tedavisi, belirtileri, Hakkında Bilgi, Nedir

Şeker Hastalığında Vücut Ağırlığının Kontrolü

Şeker hastalığının tedavisinin ana ilke­lerinden biri, vücut ağırlığındaki aşırı oynamaları önlemektir: Şişman hasta zayıflatılmak, buna karşılık, aşırı kilo kaybeden hastanın da, belirli sınırlar içinde kaybettiği kiloları kazanması sağlanmalıdır. Otuz beş yaşından son­ra, çeşitli komplikasyonlar da göz önü­ne alınarak vücut ağırlığı, yaş, cinsiyet ve boya göre “ideal” kabul edilen kilo­nun da yüzde 5-10 altında olmalıdır.

Erişkin şeker hastalarının yaklaşık yüz­de 75’i ya aşırı kilolu ya da açıkça şiş­mandır: Bu hastalarda tek başına vücut ağırlığının düşürülmesi bile insülin ge­reksiniminin azaltılmasını ve karbon­hidratlara tahammülün artmasını sağla­yabilir.

Bu nedenle, şeker hastasında diyetin oluşturulabilmesi için önce günlük be­sin gereksinimini hesaplamak, başka bir deyişle, günlük kalori gereksinimini be­lirlemek çok önemlidir. Yaşamın sürdü­rülebilmesi, mesleki ve meslek dışı et­kinliklerin gerçekleştirilebilmesi için her hasta için gerekli olan vazgeçilmez toplam kalori miktarının bilinmesi gere­kir. Bunun için daha önce de belirtildiği gibi bazal metabolizma temel alınır.

Ba­zal metabolizma, yaşamsal etkinliklerin (solunum, kan dolaşımı, sindirim, psişik işlevler) sürdürülebilmesi için çalışan ve belirli enerji gereksinimi olan bir me­kanizmadır.

Vücut yüzeyinden yola çı­kılarak hazırlanmış cetvellere bakılarak bazal metabolizma için gereken enerji miktarı belirlenir. Bu değere, kişinin te­mel çalışma etkinliği için gerekli enerji miktarı, bazal metabolizma için gereken değerin yüzdesi olarak eklenir.

Örneğin kişi hareketsiz bir yaşam sürüyorsa ya da fazla hareket gerektirmeyen bir işte çalışıyorsa bazal metabolizma değerine, bunun yüzde 30-35’i eklenir; bir terzi için eklenecek değer yüzde 40-45, orta derecede ağır işlerde çalışanlarda (örne­ğin ev işi) yüzde 55-70’tir. Çok ağır iş­lerde (örneğin tarlada, ormanda çalış­mak) buna yüzde 75-100 eklenmelidir. Hastanın zayıflaması isteniyorsa günlük kalori gereksinimi, kişinin o anki kilosu­na göre değil, ideal kilosuna ya da boyu, yaşı, cinsiyeti ve vücut yapısına en uy­gun olan kiloya göre hesaplanır.

Yaşamsal, çalışma ve çalışma dışı et­kinlikler için gerekli olan günlük kalori miktarı bu biçimde belirlendikten sonra bu değerin günlük besin miktarı olarak ifade edilmesi gereklidir. Bütün besin­ler, içerdiği besleyici bileşene göre (pro­teinler, yağlar ve karbonhidratlar) nice­liksel olarak hesaplanır.

Başka bir deyiş­le, şeker hastalarının diyetinde karbon­hidrat miktarı kişinin metabolizma den­gesine zarar verebilecek ani şeker yük­selmelerini önlemek amacıyla titizlikte kontrol edilmelidir. Bu durum özellikle yaklaşık 50 yıldır şeker hastalığı tedavi­sine girmiş olan insülinden önceki dö­nemde çok önem taşıyordu. Bu dönem­de hastalar karbonhidratlardan (ekmek, patates, makarna, pirinç vb) hemen tü­müyle arındırılmış bir diyetle tedavi edi­lirdi.

İnsülinin tedaviye girmesiyle bu tip bir diyet kısıtlaması önemini yitirmiş­tir; hastanın günlük kalori gereksinimi­nin sınırlı ve kontrollü olarak hesaplan­masıyla karbonhidratlara da yer veril­melidir.

Son yıllarda hayvanlar ve şekerli hastalar üzerindeki kontrollü klinik ça­lışmalar diyetteki farklı maddelerin kan şekeri üzerindeki etkilerini daha açık olarak ortaya koymuştur.

Yıllar boyunca şeker hastalarının diyet programları, karbonhidratların alımı çok sıkı kontrol edilerek, bunlar günlük kalori alımının yüzde 50’sinin altında tutularak hazırlanmıştır. Bu yaklaşım protein ve özellikle lipitlerin miktarının damar sertliğine bağlı olum­suz sonuçları azaltmak ya da önlemek için, önerilen değerin çok üstünde alın­masına yol açmıştır. 1970’lerin sonuna doğru artan sayıdaki araştırmalar, bu tip diyet programlarının yararının tartı­şılmasına yol açmıştır.

Basit şekerlerin, daha hızlı emilerek alındıktan hemen sonra kan şekerinde önemli ölçüde artışa yol açmasma kar­şın, bileşik şekerlerin daha yavaş emil­mesi ve kan şekerinde görece daha az yükselmeye yol açması, yeni bilgilerin de ışığı altında yeniden gözden geçiril­miştir.

Bunun sonucunda kan şekerinin ve insülinin yükselmesine yol açan yanıtın karbonhidratların, glikoz ya da nişasta­nın sıvı halde alındıktan sonra ortaya çıkan yanıtla ayrı olduğu görülmüştür. Dahası, farklı nişastalı maddelerin farklı hızlarda emildiği ve kan şekerinde farklı düzeylerde yükselmeye yol açtığı saptanmıştır.

Daha sonraki çalışmalar da, besinle­rin hazırlanma biçiminin (çiğ ya da piş­miş) yanı sıra içerdikleri Uf miktarının ve emilimi engelleyici çeşitli maddele­rin (lektin, fitik asit, sabunlar) midenin boşalmasını ve besinlerin incebağırsaktan emilimini etkilediğini ortaya koy­muştur. Bu etkinin sonucu olarak besin­ler kan şekeri düzeyini daha karmaşık bir mekanizmayla belirlemektedir.

Da­ha yeni çalışmalar ise, bir besinin tek başına ya da başka besinlerle birlikte alınmasının kan şekeri düzeyine farklı biçimlerde etki ettiğini göstermiştir. Bu nedenle besinlerin kan şekeri üzerinde­ki etkisini tek tek değerlendirmek yeri­ne, bunların karışık olarak alındığındaki etkiyi göz önüne almak daha yararlı­dır. Bu etkinin birlikte alınan besinlerin özgül olmayan etkileşimlerine bağlı ol­duğu düşünülmektedir.

Hızlı emilen basit şekerler ve yavaş emilen bileşik şekerlerin emilim hızları, basit şekerler karışık bir yemeğin so­nunda alındığında eşitlenir. Böylece şe­kerin, yalnızca kan şekeri düştüğü za­man kullanıldığı eski reçetelerdeki de­ğeri kaybolmuştur.

Şeker hastalarının günlük beslen­mesinde sınırlı miktarda alınan basit karbonhidratların yerini artık bileşik şe­kerler almaktadır. Karışık bir öğünden sonra bileşik şekerler alındığında kan şekerinde önemli bir artış görülmemek­tedir.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Güncel Konular