Karaciğer Hastalıkları – 1
Safra Yollarında Tıkanma Görülen Kronik Karaciğer Hastalıkları:
Karaciğer nakli yalnızca belirli hastalıkların ve uygulanmasını gerektiren klinik koşulların varlığında başvurulacak bir tedavi yöntemidir. Bağışıklık sistemiyle ilgili yeni tedavi yöntemleri bu konuda önemli ilerlemelere yol açmıştır.
Bu tür hastalıkların başında birincil bilinen (safra sistemine bağlı) siroz ve sklerozan kolanjit (sertleştirici safra yolları iltihabı) gelir. Bu hastalıklar ilerleyicidir ve geriye dönüşü olmayan biçimde safra kanallarının tıkanmasına ve siroz oluşmasına yol açar.
Bu hastalıklar yavaş ilerlediğinden hasta uzun süre görece normal bir yaşam sürdürebilir. Birincil safra sirozu olan ve hastalığı henüz belirtisiz dönemdeyken saptanan hastaların sağ kalım oranları toplumun sağlıklı kesimiyle karşılaştırılabilecek düzeydedir; oysa belirti vermeye başlamış sirozu olan hastalarda beklenen yaşam süresi karaciğerdeki hastalığın ağırlık derecesine göre 5-12 yıldır.
Bu hastalarda hastalığın ilerlemesini durduracak ya da hastanın yaşamını uzatabilecek bir tıbbi tedavi ya da klasik cerrahi girişim yoktur. Bu nedenle hastalık kural olarak karaciğer yetmezliği, asit gelişimi, ağır sarılık, kemik dokusu bozuklukları, pıhtılaşma bozuklukları, kapı toplardamarında yüksek tansiyon ve beyin hastalığına yol açtıktan sonra ölümle sonuçlanmaktadır.
Bu hastalarda karaciğer nakli uygulanırsa başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Kapı toplardamarında yüksek tansiyonun olmadığı durumlarda uygulanan karaciğer nakli teknik açıdan fazla zorluk yaratmadığından hastanın sağlığı belirgin biçimde düzelmektedir; kilo alan ve karaciğer işlevleri düzelen hasta toplum ve iş yaşamına tam olarak dönebilmektedir.
Sklerozan kolanjitte ise sonuçlar bu kadar parlak değildir; safra yollarında iltihabın yinelemesine ve hastaların büyük bir bölümünün önceden safra yolları ameliyatı geçirmiş olması nedeniyle cerrahi girişim daha tehlikelidir. Ayrıca sklerozan kolanjitle birlikte görülen kronik iltihaplı bağırsak hastalıkları cerrahi girişimin riskini artırır; bu aşamada kalınbağırsak ameliyatı yapma konusunda bir ikilem doğar.
Gene de gastroenterologların büyük bölümü bu durumda herhangi bir girişim yapmamayı yeğler. Karaciğer naklinden sonra, belki de bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi uygulandığı için, bağırsak hastalığının kendi kendine gerilediğinin görülmesi bu kararda rol oynamaktadır.
Yukarıda belirtilen iki karaciğer hastalığında da karaciğer nakli geçerli bir tedavi yöntemidir. Bununla birlikte hastalığın gidişinde görülen dalgalanmalar, karaciğer naklinin uygulanacağı en iyi zamanın belirlenmesini zorlaştırmakta, hastalığın ilerlemesinde rol oynayan klinik, biyokimyasal, dokusal etkenlerin belirlenmesi büyük önem kazanmaktadır. Bu etkenlerin kusursuz olarak belirlenebilmesi için hasta sıkı denetim altına alınmalıdır. Böylece herhangi bir kötüleşme olursa bunun ilk belirtileri fark edilebilir ve hasta çok kötüleşmeden karaciğer nakli uygulanabilir.