Işın Tedavisi ve Cerrahi Girişim
Işın tedavisi ve cerrahi girişim doğrudan tümöre (birincil tümörler, bölgesel lenf bezleri) ya da farklı amaçlara yönelik olarak uygulanabilir.
• Ameliyattan önce ışın tedavisi –Farklı amaçlar güdülebilir:
– Bütünüyle alınamayan bölgesel olarak yayılmış tümörlerde ya da lenf bezi büyümelerinde ışın tedavisinin amacı, tümörü cerrahi girişimle alınabilir hale getirmek, aynı zamanda çevrede bulunan ve klinik incelemelerle belirlenememiş olası tümör odaklarını ortadan kaldırmaktır.
– Köktenci bir cerrahi girişime olanak veren tümörler ve lenf bezi büyümelerinde ışın tedavisinin amacı çevrede bulunan ve klinik incelemelerle belirlenemeyen mikroskopik düzeydeki ya da cerrahi girişim sırasında yayılmış olan tümör odakçıklarına bağlı bölgesel yayılmayı denetim altına almaktır.
Her iki durumda da ışın verilen alan, tümörün görülebilen sınırlarını aşmalıdır. İkinci durumda, önlem amacıyla uygulanan tedavinin dozu ve süresi görece kısa tutulabilir.
• Ameliyattan sonra ışın tedavisi –Başlıca iki tip uygulama yapılabilir:
– Cerrahi girişim tümörün bütünüyle alınmasını sağlayamamışsa gerekli olabilir. . .
– Görünürde tümör cerrahi olarak bütünüyle alınmış olsa bile keşi alanının dışındaki mikroskopik odaklardan oluşabilecek bölgesel yayılmayı engellemek amacıyla uygulanır.
İkinci durumda da bir koruyucu tedavi söz konusudur. Bu nedenle uygulanan dozlar azaltılabilir.
Işın tedavisi ve cerrahinin birlikte kullanımı, günümüzde araştırma ve tartışmaların başlıca konusudur.
Hastalığın gidişinin oldukça iyi olduğu olgularda abartılmış bir tedavi sonucunda istenmeyen izler kalabilir. Tersine, hastalığı ilerlemiş ve lenf bezlerine de atlamış hastalarda ışın tedavisin yol açtığı sıkıntı ve zararlara, uzak organlara sıçramaların gerçekleşmesiyle katlanılmış olur.
Işın tedavisi ile cerrahi tedavinin birlikte uygulanması sonucu ortaya çıkan komplikasyonlar olguların büyük bir bölümünde fazla değer taşımaz. Ama ameliyattan önce uygulanan ışın tedavisinin lifsi bağdoku ata sumu ve kanama gibi durumlara neden olarak cerrahi girişimi zorlaştırdığı, gibi fistül oluşumu gibi t komplikasyonlara yol açtığı bilinmektedir.
Günümüzde cerrahi girişimlerden önce ışınlamanın dozu süresi sınırlanmakta, ışınlama sonrası lifsi doku gelişmesine fırsat bırakmadan cerrahi girişime geçilmektedir.
Ameliyattan sonra uygulanan ışın tedavisinin yan etkileri daha net görülür. Bunlar arasında net dokusu oluşması, toplardamar ve kan dolaşımının bozulması ve çevrel a köklerinden kaynaklanan ağrılar sayılabilir.
Son yıllarda yüksek enerjili ışınlar uygulanmasıyla yeniden gündeme gelen üçüncü bir yöntem vardır. Bu yöntemler ışın tedavisi cerrahi girişim sırasında uygulanır. Yapılan cerrahi girişim de doku tümörünü açığa çıkarmakta, üzerindeki sağlıklı dokulardan ve çevresindeki zarar görebilecek öteki organlardan yalıtmaktadır.
Bu yöntemin kollarını sınırlayan başlıca iki etken vardır. Kısa süre içinde tek ve yüksek doz verilme zorunluluğu ile cerrahi girişimin yarattığı olumsuz etkiler. Ameliyat sırasında ışın tedavisi bugüne değin sindirim sistemi, idrar kesesi, akciğer ve beyindeki ilerlemiş birkaç tümör olgusunda başarıyla uygulanmıştır.
Bu yöntem daha çok dokuları ışına duyarlı hale getirecek ilaçlarla ya da yüksek ısı verilmesi gibi dışardan uygulanan bir tedavinin sonunda, tamamlayıcı bir tedavi olarak kullanılabililir.