Genetik
Biyolojinin, organizmaların bazı özelliklerinin ana-babadan döle geçtiği süreç olan kalıtımı inceleyen dalı. Modern genetik, 1865′te, Avusturyalı rahip Gregor Mendel’in bezelyenin (Pisum sativum) kalıtım kalıplarını ortaya koyarak, kalıtıma yeni bir bakış yöntemi getirmesiyle başladı. Mendel kuramlarını, görmeden ya da ne oldukları konusunda hiçbir ön bilgisi olmadan, varlıklarını tümdengelim yoluyla çıkardığı kalıtım etkenleri, yani genler üstüne kurmuştu
Gregor Mendel’in aldığı sonuçlar ve kuramları uzun süre dikkati çekmedi. Ancak 1900′de, Hollanda’da Hugo de Vries, Almanya’da Cari Correns ve Avusturya’da Erich von Tschermak-Seysenegg, aşağı yukarı aynı tarihte Mendel’in yapıtını yeniden keşfederek, birbirlerinden bağımsız olarak benzer deneyler yaptılar ve Mendel’in vardığı aynı sonuçları elde ettiler. Günümüzde virüslerden fillere kadar bütün organizmalarda özellik taşıyan yapıları ve işlevleri genlerin belirledikleri, bunun yanı sıra söz konusu özelliklerin ana-babadan döle aktarıldığı bilinmektedir. Ayrıca, kalıtımsal özelliklerin çeşitliliğinin, genlerin kendilerinde oluşan çeşitlenmeden kaynaklandığı da ortaya konmuştur.
MENDEL’İN DENEYLERİ
Mendel, bezelye bitkisinin yedi özelliğini inceleyip, tümü için benzer bir kalıtım mekanizması düşündüren deneysel sonuçlar elde etti. Bir deneyinde, boy özellikleri bakımından farklı olan bitkileri çaprazladı. Önce, hep uzun bitkiler üreten bir bezelye soyu ile, hep kısa bitkiler üreten bir bezelye soyu elde etti. Bunları, bir bitkiden öbürüne çiçektozu aktararak çaprazladı. Ortaya çıkan döl kuşağının (ilk döl, ya da F, kuşağı) bireylerinin tümünün uzun olduğunu belirledi. Ardından bu bitkileri kendi aralarında tozlaşmaya bıraktı ve bir başka döl kuşağı elde etti (F2): Bunların dörtte üçü uzun, dörtte biri kısaydı.
Mendel yasaları. Mendel, bu sonuçlardan yola çıkarak, tümdengelim yoluyla, kalıtım mekanizmasına ilişkin bir açıklama geliştirdi ve bazı ilkelerin doğru olduğunu düşündü: (1) Kalıtımsal etkenlerin (genler) var olması gerekir; (2) her özellik için iki etken vardır; (3) eşey hücresinin oluşumu sırasında, bir çiftin kalıtımsal etkenleri, eşit miktarda iki eşey hücresine (gamet) ayrılır; (4) eşey hücreleri her özelliğin yalnızca bir etkenini taşırlar; (5) farklı özelliklerin kalıtımsal etkenleri, eşey hücresi oluşumunda birbirinden bağımsız bir biçimde seçilip ayrılır (bağımsız ayrılma yasası); (6) eşey hücreleri, taşıdıkları etkenlere bakmaksızın, rastgele bir biçimde birleşirler. F, bitkilerinde ortaya çıkan özellik, ortaya çıkmayan öbür özelliğe baskın durumda görünüyordu. Mendel, boyun uzun olmasına “baskın özellik”, kısa olmasına da “çekinik özellik” adını verdi. Bu olguya sonradan, “baskınlık yasası” adı verildi.
Günümüzde, baskın bir özelliği belirleyen geni göstermek için genellikle sözgelimi A gibi bir büyük harf, çekinik özelliği belirleyen geni göstermek için küçük harf (a) kullanılmaktadır. Bir kalıtımsal etkenler ya da enler çifti, aynı tiptenseler (AA ya da aa), bu durumun, bu özellik için “homozigot” olduğu söylenir. Öte yandan, bir çiftin iki üyesi farklıysa (Aa) bu duruma “hetero-zigotluk” adı verilir.
Mendel deneyindeki F2 bitkilerinin dörtte biri AA, yarısı Aa, dörtte biri de aa’dan oluşuyordu. Uzunluk baskın olduğundan, AA ve Aa’nm her ikisi de uzun görünümdeydi ve uzun bitkilerin uzun-kısa oranı dörtte üçe, dörtte birdi.’Birbirlerinin karşılığı olan, “aleller” adı verilen gen biçimleri birleşerek, farklı genetik tipleri, yani genotipleri oluştururlar. Mendel, incelediği yedi özelliğin tümü için dörtte üçe, dörtte bir oranının varolduğunu kanıtlamış, ayrıca yedi özelliğin, gen çiftlerinin eşey hüresi oluşumu sırasında bağımsız olarak davrandıklarını saptamıştı.