Engelli Çocuklar
Özürlü (enegelli)terimi en yaygın olarak bedensel ya da zihinsel yeterliliği azaltan bir rahatsızlıktan etkilenmiş çocuklar için kullanılır.
Çocuklardaki özürler hafif konuşma bozuklukları ya da hareket yavaşlığı düzeyinde olabileceği gibi konuşma ve işitme eksikliği, genel ya da kısmi felç, bazı organlarda işlev bozukluğu gibi önemli bedensel ve zihinsel yetersizlikler biçiminde de ortaya çıkabilir. Durumun ciddiyeti özrün kaynaklandığı nedenlere, zamanında ve uygun tedavinin uygulanıp uygulanmamasına, bireyin söz konusu eksikliğe uyum sağlayıp sağlayamamasına ve başka benzer unsurlara bağlıdır. Aynca Özürlü çocuğun yaygın kanının tersine her zaman zihinsel yönden zarar görmediğini, bazı durumlarda bedensel bir kusura karşın, son derece kıvrak bir zekâ ve fark edilir bir duyarlılık taşıyabildiğini de vurgulamak gerekir.
NEDENLERİ
Gebelik süresince risk yaratan unsurlar, yani doğum öncesi ölüme yol açabilen bütün nedenler, yaşayan çocuk üzerinde de kalıcı zararlar meydana getirebilir. Bu unsurlar etkilerini doğum öncesinde, sırasında ya da sonrasında gösterebilir. Özüre yol açan nedenler arasında öncelikle gebelik sırasında annenin geçirdiği rahatsızlıklar, başta kızamıkçık gibi bulaşıcı olanlar olmak üzere çeşitli hastalıklar, kronik hastalıklardan dolayı sürekli tedavi altında olma, anne ile bebek arasında kan grubu uyuşmazlığı, annenin ve dölütün kan gruplarının uyuşmazlığından doğan doğum sonrası hemolitik (alyuvar yıkımına bağlı) hastalık, gebelik sırasında aşırı çalışma, annenin maruz kaldığı travmalar, erken ya da geç doğum sayılabilir.
Aynca genetik etkenler, yani kalıtsal mekanizmaya bağlı bozukluklar da bu nedenlerin kapsamına girer. Bunlar hücrelerdeki özellikle kalıtsal nitelikleri taşıyan kromozomlardaki oluşum bozuklukları sonucunda ortaya çıkarlar. Kromozomlardaki oluşum bozuklukları tam anlamıyla kalıtsal olmasalar da organizmanın gelişiminde önemli rol oynayan mekanizmalara büyük ölçüde zarar verirler. Down sendromu bu durumun en tipik örneği olarak gösterilebilir.
Bebeğin doğumu sırasında etkili olan unsurlar, daha önce de belirtildiği gibi temelde doğum travmasıyla ilgilidir. Burada doğumun bebek için son derece stresli bir olay olduğunu yeniden anımsatmak gerekir. Belli bir sürecin ötesine uzayan ve anne pelvisi ile bebek arasındaki bir uyumsuzluğa, bebeğin geliş konumuna ya da herhangi bir nedene bağlı olarak vakum ya da forseps gibi araçların acilen kullanılmasını gerektiren doğumlar bebekte beyin kanamasına ya da beynin oksijensiz kalmasına yol açabilir. Bu durumlar spastik çocuklarda olduğu gibi genellikle kalıcı ve ciddi zararlara neden olabilir.
Bundan başka bebeğin doğumdan hemen ya da aylar sonra uğrayabileceği zararlar vardır. Bebek yaşamının ilk aylarında, üzerinde bir daha hiç kaybolmayacak izler bırakan enfeksiyonlar, travmalar ve çeşitli hastalıklar geçirebilir. Bu, elbette her hastalığın ya da beşikten düşmenin tedavi edilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlamına gelmez. Bebek sanıldığından çok daha dayanıklıdır. Bununla birlikte dayanıklılığının ya da “yaralanmazlığının” bir sınırı vardır. İstatistikler evde ve dışarıda meydana gelen ve bazen ölüme yol açabilen ciddi kazaların, daha çok bebeklerin başına geldiğini göstermektedir. Bu tür kazalar ilk aylarda meydana geldiğinde, bebeğin yeterliliğini tehlikeye sokacak özürlere yol açabilir.
ÖZÜRLERİN SINIFLANDIRILMASI
Çeşitli türlerdeki özürler, öncelikle zarar görmüş organlar temel alınarak sınıflandırılabilir.
• Hareket özürleri- Bu özürlere organlarındaki bir hasar ya da oluşum bozukluğu sonucunda hareket etmede güçlük çeken çocuklarda rastlanır. Spastik çocuk sendromu beyindeki hareket merkezlerinde meydana gelen bozukluklara bağlı olarak hareket sırasında kasların uyumlu çalışmaması sonucunda ortaya çıkan bir tablodur. Burada saf spastik tipte olduğu gibi yalnızca kasların gevşemesiyle ilgili sorunların yanı sıra, karşıt kasların birbiriyle uyum içinde kasılıp gevşemesiyle ilgili sorunlara bağlı olarak hareketleri düzenlemede zorluk çekilmesine neden olan ataksik tip spastisite (ataksi: istemli kas hareketinde eşgüdüm bozukluğu) ya da denetimsiz hareketlere yol açan atetoit tip spastisite (atetoz: el ve ayakların yavaş, amaçsız ve istemdışı hareketleri) söz konusu olabilir. Hastalıktan tek bir eklem, bedenin yansı, bütün eklemler ya da özel olarak ön eklemler zarar görmüş olabilir. Merkez sinir sisteminin hareketle ilgili merkezlerindeki hasarlara, çoğunlukla vücutta duyu ve dengeyi sağlayan yapılarda ve kaslarda ortaya çıkar; rahatsızlıklar da eklenir. Bunlar çocuğun çektiği zorluklan artıracak niteliktedir.
Hareketlerin gerekli biçimde yerine getirilmesi vücudun çeşitli bölümlerinden gelen bilgilerin doğru değerlendirilmesine, bu bilgiler doğrultusunda hedeflenen hareket için gerekli kaslara doğru komutların ulaştırılmasına ve bu kasların da aldıklan komutlan doğru uygulamasına bağlıdır. Çocuk üzerindeki yüzeysel bir muayene bazen hareket zorluklarının gözden kaçmasına yol açabilir. Bu da çocuğun gerçek sorunlarının anlaşılmasını güçleştirebilir.
Zorlukla hareket eden bir çocuğun içinde bulunduğu çevreyi kendiliğinden keşfetmesi doğal olarak güçleşir. Hatta bu zorluk bazen kendi bedeni hakkında doğru bir fikir edinmesini de engelleyebilir. Bu bilgi eksikliği bedeni uygun biçimde kullanmak için gerekli temel unsurlardan yoksun kalmaya yol açarak durumu daha da zorlaştırır.
Genelde ağız ve yutak çevresi kaslarındaki hareket bozukluğuna bağh olarak konuşma ve yutma güçlüğü çeken çocukların bazılarında gözküresi hareketlerinde de sorun ortaya çıkabilmektedir.
Hareket özürleri büyük ölçüde gebelik döneminde (yüzde 30’un üzerinde), doğum sırasında ve genellikle doğumdan hemen sonraki dönemde (yüzde 50 dolayında) ortaya çıkan zararlara bağlıdır. Bu özürlerin çoğu gerekli önlemler, araçlar ve zamanında müdahaleyle önlenebilir.
• Görsel özürler- Bu özürlerde görme yeteneğinin tam kaybı (körlük), tama yakın kaybı ya da ampliyopi denen görme bulanıklığı söz konusu olabilir.
Görsel özürler kornea (saydamtabaka), göz merceği, korpus vitreum (camsı cisim) gibi optik yapılardan birinin saydamlığını kaybetmesine, san noktanın ışığa duyarlılığının azalması gibi ağta-baka (retina) bozukluklarına, göz ile görme merkezi arasındaki bağlantıyı sağlayan görme sinirindeki uyumsuzluk sonucunda gelişen şaşılığa bağh olarak ortaya çıkabilir.
Görmeyle ilgili öteki bozukluklar, aynntılan görme yeteneğinde bozukluk, görüş alanının daralması, iki gözden gelen görüntüleri çakıştırmada güçlük çekilmesi ve renklerin ayırt edile-memesidir. Hareketli cisimleri görmede ya da görülen nesnelerin mekândaki yerleşimini ayrımsamada güçlük çekme gibi daha karmaşık rahatsızlıklar da vardır.
Bu güçlüklerden hafif ya da belirsiz olardan çocukluğun ilk dönemlerinde fark etmek zordur. Bunlar genellikle yaşamın ileri evrelerinde belirginleşir.
Özre yol açan nedenler ve alınacak önlemler bir önceki gruptakilerle hemen hemen aynıdır.
• İşitsel özürler- İşitme duyusu kaybına yol açan sağırlık tam ya da kısmi olabilir. Kısmi tipte bazı tonları, örneğin yüksek ya da orta şiddette sesleri duyamama biçiminde rahatsızlıklar söz konusu olabilir. Bu hafif sağırlıklar bile dilin en karakteristik ve anlamlı öğelerinin duyulmasını engelleyerek çocuğun anlama kapasitesini azalttığından güçlüklere neden olabilir. Sonuç olarak çocukta az ya da çok^bir konuşma güçlüğü ortaya çıkar. Konuşabilmek için önce duymak gerekir. İşitsel Özrü hafif olan çocuklar seslere karşı çok az tepki gösterirler ya da yalnızca çok yüksek ve tiz seslere tepki verirler. Birinci yılın sonuna doğru hâlâ seslerin çıktığı noktaya yönelmekte güçlük çekerler. Çoğu kez Öbür çocuklar gibi sözcükleri kekelemeye başlarlar, ama ses çıkarma tarzındaki oyunlan oldukça kısıtlıdır. Bir süre sonra ses çıkarmayı hemen bütünüyle bırakırlar.
Bazı belirsiz ve kısmi rahatsızlıklara, örneğin kısmi sağırlıklara yanlış tanı konabilir. Bu tür rahatsızlıkları olan kişilerin zihinsel özürlülerle karıştınldığı durumlar hiç de az değildir.
Sağırlıklar başlıca iki türe ayrılır, îleti tipi sağırlık dışkulağm, titreşimleri içkulağa taşımasındaki yetersizlik sonucunda ortaya çıkar. Bu durumda işitsel uyan ses titreşimlerini sinirsel uyanya dönüştürerek işitme sinirleri yoluyla merkez sinir sistemine ileten içkulaktaki sese duyarlı hücrelere ulaşünlamaz. Duyusal sağırlık ise içkulaktaki hasarlara, oluşum bozukluklarına, işitme siniri ya da merkezdeki bozukluklara bağh ortaya çıkar. Aynca kanşık tipte sağırlıklar da vardır. Sağırlığın türünün kesin olarak belirlenmesi tedavi açısından Önem taşır.
Kalıtsal nedenlere bağlı sağırlık ender olarak görülür. Gebelik sırasında ve doğum sonrasında sinir sistemine zarar verebilecek bütün nedenler, özellikle anne ile dölüt arasındaki Rh grubuna bağh uyuşmazlık, gebelikte geçirilen kızamıkçık hastalığı ya da bazı ilaçların kullanımı da sağırlığa yol açabilir. •Zihinsel özürler- Geçmişte aptallık, geri zekâlılık gibi aşağılayıcı terimlerle tanımlanan bu özürler günümüzde normal altı olma, olağandışılık ve zihin yetersizliği gibi ifadelerle belirtilmektedir. Çocuğa psikolojik testler ve zekâ testleri uygulayarak alınan sonuçlara göre zihinsel özürlerin sınıflandınlması da yakın döneme değin sürmüş bir uygulamadır.
Bu yaklaşımın yanlışlığını ortaya koymak için çok şey anlaülabilir. Ama bir örnek olarak okulda başansızhk ya da yetersizlik gösteren çocuklann bile zihinsel özürlü kategorisine sokulduğunu belirtmek yeterli olacaktır. Aslında zihinsel özürlü olarak kabul edilen çocuklann sorunları çok daha farklıdır; zihinsel özürlerin kaynağında nörolojik, psikolojik ya da bir azınlığa ya da alt kültür grubuna bağh olma gibi yalnızca sosyolojik sorunlar bulunabilir.