Birincil Karaciğer Tümörleri
Özellikle karaciğer nakli konusundaki ilk deneyimlerin edinildiği yıllarda, cerrahi girişimle çıkarılamayacak evreye ulaşmış karaciğer tümörü karaciğer nakline uygun başlıca hastalıklardan biri sayılmıştır.
Birincil karaciğer kanseri organın yalnız belirli bir bölümünde değil, birçok bölgesinde yerleşerek çok sayıda tümör kütlesinin oluşmasına yol açar. Çoğu kez sirozlu karaciğerde ortaya çıkan bu durum cerrahi girişimin riskini artırır; özellikle de birbirine bitişik büyük kanser kütlelerinin bulunduğu ve karaciğer işlevlerinin çok bozulduğu hastalarda kanserin ameliyatla tedavisini olanaksız kılar.
Tümörlerin cerrahi girişimle çıkarılamadığı durumlarda başvurulan bölgesel kemoterapi ve embolizasyon (damarları tıkayarak küçültme) gibi öbür yöntemler ise çok iyi sonuç vermemekte ve genellikle hastanın ömrünü tedavi görmeyen hastalarınkinden pek fazla uzatmamaktadır.
Karaciğer tümörü nedeniyle uygulanan karaciğer nakli, teknik açıdan bakıldığında, siroz nedeniyle uygulanan karaciğer naklinden daha kolaydır; çünkü tümörde kapı toplardamarında kan basıncı genellikle artmamıştır. Böyle bir girişim sırasında kapı toplardamar sistemindeki yüksek tansiyon kan kaybını, dolayısıyla da ameliyat risklerini artırır.
Karaciğer naklinin ilk uygulandığı yıllardaki heyecan, umulandan kötü sonuçların alınması nedeniyle sönmüştür. Doğru çözümleme yapılmasına olanak verecek kadar uzun süre sağ kalan hastalarda ilk yıl içinde bile hem nakledilen organda, hem de uzak dokularda (özellikle akciğerde) yüksek bir olasılıkla (yüzde 70-80) yeniden tümör geliştiği görülmüştür.
Bu durum bir ölçüde bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavinin tümör gelişimini hızlandırıcı etkisine bağlanabilir ya da tedavi aşamasında tümörlerin çok ileri evrede olmasıyla açıklanabilir.
Karaciğer kanseri dışında az sayıdaki başka karaciğer tümörleri de nakil yapılarak tedavi edilmiştir. Bunların başında karaciğere damar ve sinirlerin girdiği bölgede yer alan ve karaciğerde yayılmış olan kolanjiyokarsinom (safra yolları kanseri) gelir. Bazı olgularda iyi sonuçlar elde edilmiş olmasına karşın, hastaların büyük bölümü birincil tümörden kalıntı gelişmesine bağlı olarak nakilden sonraki iki yıl içinde ölmüştür.
Pek iç açıcı olmayan bu tablonun yanında daha iyi sonuçlanan olgular da vardır. Son yıllarda tanımlanmış bir tür karaciğer kanseri özellikle sağlıklı karaciğerde büyük hacimli tümörleri olan genç hastalarda görülür. Bu tümörün en | belirgin özelliklerinden biri çok yavaş büyümesi ve geç metastaz yapmasıdır. Bu nedenle karaciğer nakli bu hastalarda daha iyi sonuç vermektedir.
Ayrıca son evredeki kronik karaciğer hastalığı nedeniyle nakil uygulanan küçük bir grup hastada bir karaciğer kanseri yumrusuna rastlanmış, yumru nakilden 15 yıl sonra bile yeniden büyümeyerek hastanın yaşamım sürdürmesine izin vermiştir.
Kötü huylu bir tümörün varlığı günümüzde karaciğer naklinin uygulanabileceği durumlar arasında sayılmaktadır. Ama kanserin doku tipi ve karaciğer dışına yayılıp yayılmadığı bilinen bütün tanı yöntemleriyle (bilgisayarlı tomografi, kemik iliği sintigrafısi, magnetik rezonans görüntülemesi, lapafoskopi) araştırılmalıdır.
Öbür yöntemlerle her zaman görülemeyen karın zarı içi ya da lenf bezi metastazlarını saptamak için gerekirse araştırıcı laparotomi (ameliyatla karın içine girilmesi) yöntemine başvurulmalıdır. Böylece bazen şansı az olan karaciğer nakli girişimi de önlenebilir.
Kötü huylu birincil karaciğer tümörü nedeniyle nakil uygulanan hastaların yaklaşık yüzde 40-50’si girişimden biri yıl sonra sağ kalmaktadır. Bu sonuç, olgularının çoğunda karaciğer naklinin ileri evredeki karaciğer kanserine uygulandığı göz önüne alınırsa oldukça başarılı sayılabilir.
İkincil tümörlerde karaciğer nakli uygulanmamaktadır. Bunlarda tümör genellikle yeniden büyüme eğilimi gösterir ve bu durumun karaciğer nakline uygun olmadığı düşünülür. Bu kuralın dışında kalan tek durum karaciğere sıçramış olan ve cerrahi girişimle çıkarılamayan iç salgıbezi tümörleridir (karsinoit); İç salgı yapan ve dolayısıyla belirti veren bu tür tümörlerde hastanın nakilden sonra yaşama şansı yaklaşık yüzde 50’dir.