Kişilik
Kişilik soyut ve psikolojik bir kavram olduğu için kişilikle ilgili ünlü psikologların görüşleri vardır. Bu görüşlerin hepsini alarak kapsamlı bir sayfa yapmaya karar verdik. Kişilik nedir? Kişiliği oluşturan faktörler nelerdir? İşte enine boyuna kişilik:
Temel eğitim kuramları:
Kişiliği tanıma, insan vücuduna anlamlar vermekle başlamıştır. Kişilik, tıpkı burun yapısı, saç rengi, göz rengi gibi doğuştan gelir. Hipokrat’tan günümüze kadar çeşitli kaynaklarda bu tür yaklaşımlara yer verilmiştir.
Temel eğilim kuramlarında; beden yapısı, beden kimyası, fizyolojik yapı ile kişilik arasında bağ kurulur.
Beden yapısı kişiliği belirleyen temel etken, olarak alınır. Bu yapıyı da kalıtım sınırlar. Kişilik, beden yapısıyla birlikte doğuştan gelen bir yapı olarak kabul edilir. Bunda çevre etkileri ve diğer etkenler göz ardı edilmiştir.
Beden kimyası ile kişilik arasında bağ kurma Hipokrat’ın “dört hılt teorisi”ne kadar uzanır. Ama bu konuda yapılan çeşitli araştırmalardan kesin sonuçlar alınamamıştır.
Fizyolojik yapı, yani iç salgı bezi faaliyetlerinin kişiliğe etkileri araştırılmıştır. Tiroid, adrenal, cinsiyet gibi bezlerin normalin altında veya üstünde hormon salgılamasının çeşitli hastalıkların ve davranış bozukluklarının nedeni olduğu görülmüştür. Örneğin tiroidin azla troksin salgılaması hareketlilik, canlılık, kalp çarpıntısı yapar. Az salgılanması kretenizm hastalığına neden olur. Bu da kısa boyluluk veya dev cüsselilik yapar.
Hormonlarda anormal salgılama, çeşitli etkiler ve hastalıklar ortaya çıkarır. Ama sağlıklı insanda nomal hormon salgılanmasının kişiliği nasıl etkilediği tam olarak açıklanamamıştır. Fizyolojik özellikler kişiliği belirleyen temellerden biridir. Ama hiç bir zaman hepsi değildir.
(II) Psikodlnamlk kuramlar:
Psikodinamik kuramlara göre insanın gözlenebilen özellikleri, kökleri derinlerde olan iç etmenlere dayanır. Bilinçaltına itilen duygu, düşünce, arzu ve istekler insanın kişiliğini etkiler. Kişilik ancak onun iç dünyasındaki dinamizm ile açıklanır.
Bu kuramın en önemli temsilcileri; S. Freud, A. Adler. C.G. Jung’tur.
Freud’un en önemli tezlerinden bîri kişilik kuramıdır. Ona göre kişilik, üç temel yapıdan oluşur. Bunlar; İd (alt benlik), ego (benlik) süper ego (üst benlik)’dur. Bu yapılar birbirini etkileyerek ve bütünleyerek insanın kişiliğini oluşturur.
• Alt ben (id) : İnsanın biyolojik yanıdır. Doyurulması gereken temel ihtiyaçlar yer alır. Haz ilkesine dayanır. İnsanın tüm dürtülerinin kaynağıdır.
• Benlik (ego) : İnsanın psikolojik yanıdır. Bireyin kendisi ve çevresi ile ilişkilerinde bilinçli olarak tepki oluşturur. İlkel benlikle üst – benlik arasında denge sağlar. Kişiliğin etkin ve dışa yansıyan yanıdır.
• Üst – benlik (süper ego) : İnsanın toplumsal yanıdır. Toplumun değer yargıları, benlik amaçları ve vicdandan oluşur. Benliğin akla dayanan ve gerçekçi öğesidir.
Bu üç benlik yapısı sürekli etkileşim haindedir. Haz ilkesine dayanan alt ben ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması için egoya baskı yapar. Üst – benlik bilinç alanına çıkması veya baskı altında tutulması gereken istek ve arzuları denetim altında tutar. Ayrıca egoya kazandırdığı değer yargıları ile alt benden gelen isteklerin, toplumca benimsenen ve istenen ölçülerde doyuma ulaşmasını sağlar.
Bunu bir örnek üzerinde açıklayalım. Bir miktar parası olan bireyin yüzük almak üzere kuyumcuya gittiğini düşünelim. Kuyumcuda çeşitli yüzükler çıkarttırır. Bunlardan birini beğenir, tarttırır, fiyatını öğrenir. Parası yüzüğü almaya yetmez. Tam bu sırada yeni müşteriler gelir. Kuyumcu onlarla ilgilenir. Bu sırada yüzüklerle yalnız kalan bireyin kararsızlık içinde düşünürken içinden bir ses “- Tam sırası, hemen al uzaklaş!” der; ardından ikinci bir ses “- Asla! Bu bir hırsızlık olur.” diye uyarır.
Şimdi olayı tahlil edelim. Paranın yetmemesi, yeni müşteriler, dükkânın kalabalık olması çevre koşullarıdır. İçinden gelen birinci ses alt benin sesi, karşı çıkan ikinci ses vicdanın, üst benliğin sesidir. Bu durumda egonun gösterdiği tepki, insanın kişiliğini yansıtan tepkidir.
Eğer birey yüzüğü alıp gitmişse ilkel benlik etkin olmuştur, vicdan rahatsızdır. Bırakıp gitmişse vicdanı rahattır ama arzusuna kavuşamamış olmanın hayal kırıklığını yaşar.Dengeleyici bir çözüm bulmuşsa, hem vicdanı rahattır, hem amacına ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşayabilir.
Freud’un kişilik kuramı, insanın içindeki yapılar ve çevre koşullarını bir bütün olarak açıklamış olması bakımından önemlidir.
Freud, hem çağında hem de daha sonra çeşitli yönleriyle eleştirilmiştir. Öğrencileri Adler ve Yung, onun “Libido” adını verdiği yaşam (cinsel dürtü) içgüdüsünün, üzerine tüm hayatı koyması bakımından eleştirmişlerdir.
Adler’e göre yaşam enerjisini aşağılık duygusu verir. Çeşitli bedensel, ruhsal, toplumsal, yetersizlikler, aşağılık duygusu yaratır. Kişiliğin gelişmesinde yetersizlik ve üstünlük duygularının rolü vardır. Çocuk büyürken güçsüzlüğünün farkındadır. Çevresinden aldığı destek ve yardımlarla yavaş yavaş kendine yetmeye başlar, güven duygusu gelişir, kaygıdan kurtulur. İnsanın yetersiz ve güçsüz olduğu durumlarda gerginlik, kaygı gözlenir. Kendini yeterli hissetmesi hem aşağılık duygusundan hem de gerilimden kurtarır.
Jung‘a göre yaşam karşıtlarından oluşur. Karşıtların çatışması ruhsal enerjinin kaynağıdır. Halen yaşanan çatışmalar şu andaki yaşam enerjisini sağlar.
Jung’a göre kişilik, duyum, duygu, sezgi ve düşünme olmak üzere dört temelden meydana gelir. Bu temel öğelerin hepsi aynı düzeyde gelişemez. Bunlardan biri etkin duruma gelir. Diğerleri geri plânda kalırlar, ön plâna geçen öğeye göre içedönüklük veya dışadönüklük özelliği ortaya çıkar. Örneğin, düşünme ön plâna geçmişse içedönüklük etkin olur. Bunlar, kişiliğin yöneliş biçimleridir. Kişilik kendine yönelmişse içedönüklük oluşur. Salt içe veya dışadönüklük yoktur, denge durumunda içe veya dışadönüklük vardır. Örneğin, bilinç dışa dönükse, bilinçaltı içedönük olmak zorundadır.
Psikodinamik kuramları çağımızda, Karen Horney (1885 – 1952) ve Erich Fromm (1900 – 1980) temsil ederler.
Karen Horney, kişilik gelişmesini “temel kaygı”dan kurtulma çabasına dayandırır. Temel kaygı; düşman bir dünyada yapayalnız, çaresiz kalan insanın duyduğu kaygıdır.
(III) öğrenme kuramları
Davanışçılar, kişiliği bir insanın kendine özgü olan, oldukça sık gözlenebilen davranış ve alışkanlıklarının tümü olarak tanımlarlar. Bu davranış ve alışkanlıkların kazanılması da öğrenme yollarına dayanır. Bireyin herhangi bir konuda gösterdiği tepki, koşullanma, gözleyerek veya örnek alarak öğrenme yollarıyla kazanılmıştır. Bir bakıma kişilik de U – O – T ilişkisiyle gösterilebilir. Burada davranışı doğru kestirebilmek için kişiliği oluşturan öğeleri iyi bilmek gerekir.
Tepkinin iki temel kaynağı vardır:
• Dış çevreden gelen uyarıcılar. (Bunların nicelik ve nitelik bakımından farklı olması organizmayı farklı etkiler.)
• Organizmanın alıcılığı ve öğrenme yoluyla kazandığı bütün özellikleri.
Kişilik, bu yaklaşıma göre belirli uyarımlar karşısında, öğrenilmiş, pekiştirilmiş, benimsenmiş davranışlardan meydana gelir.
(IV) Hürnanistik ve varoluşçu kuramlar
Gesthalt ekolü, psikolojiye bütünlük anlayışını getirmiştir. Bütünlük, kişilik açısından da önemlidir. Çünkü gestaltçılara göre kişilik, onu etkileyen kalıtsal ve çevresel etkenlerin toplamından farklıdır. Kişilik fiziksel, ruhsal ve çevresel etkenlerin kişiye özgü biçimde örgütlenmesiyle oluşur. Kişiliğin parçalarını incelemek bütünü vermez. Kişilik öyle bir sentezdir ki, bu sentezde bireyin algılama, örgütleme, bütünleştirme, seçim yapabilme yetenekleri de rol oynar. Bu bakımdan kişilik, çeşitli etkenlerin kişiye özgü bîr sentezi, bünyeleşmiş bir bütünlüğü olarak tanımlanabilir.
Varoluşçu ve hürnanistik kuramlar Gesthalt psikolojisinden etkilenmişlerdir.
Varoluşçu felsefeye göre, insan gerçekte olduğu gibi anlaşılmaya çalışılmalıdır. Evrende kendi varlığını yaratabilen tek varlık insandır. O kendisini nasıl var kılmışsa, nasıl gerçeklemişse öyledir. Kendini gerçekleştirmek insanın yalnızca kendisine aittir. İnsan yaşama sürecinde kendi yolunu seçmeli, kişisel varlığını değerlendirmeli, kişiliğinin yitirilmesi karşısında özgür iradesiyle direnmelidir. Kendi yaşamına anlam vermelidir. Çünkü yaşama anlam verebilecek tek varlık, yine insanın kendisidir.
Özgür iradeyle kendi varlığını gerçekleştirmek insana sorumluluk verir. İnsanın kendi sorumluluğunu yüklenmesi de ona özgürlük sağlar. Aynı zamanda sorumluluk, insanda sıkıntı ve kaygı yaratır. Bu kaygı onda temel davranışın eylem gücünü oluşturur. İnsanı (beden – ruh, bilinç – bilinçaltı gibi) parçalara ayıyarak incelemek, onun varoluşunun bütünlüğünü bozar.
Bu yaklaşım, hem insanın bütünlüğü ve özgür iradesiyle varoluşu hem de ruhsal tedavi yöntemlerine özgürlük getirmesiyle önemlidir. En önemli temsilcileri H. Murray, A. Maslow’ dur.
Hürnanistik yaklaşım,Gesthalt psikolojisi ve varoluşçu felsefeden etkilenmiştir. Bu kurama göre insan, hızını kendinden alan, dinamizmi kendinde olan, oluşum halinde bir varlıktır. Psikolojinin amacı, bu özelliğe sahip insanı anlamak olmalıdır. Çünkü her insan, duyuş, düşünüş, algılama, öğrenme, zekâsı ve davranışları bakımından özel bir değerdir. Psikoloji insanın özgürlüğünü, yaratıcılığını ortaya koyacak şekilde gelişmesine hizmet etmelidir. Onu denetim altına almak için çalışmamalıdır.
Her insan yaşayacağı hayatı kendisi için anlamlı hale getirmek durumundadır. Bu, ona nasıl bir insan olacağı sorumluluğunu da yükler. Seçmek, karar vermek, tercih etmek gibi yeteneklere sahip olan, amaçları, beklentileri bulunan insanın, kendisinden başka hiç kimse onun adına karar verme hakkına sahip değildir.
İnsan yaşanılan an içinde değerlendirilir. Çünkü bu an geçmişi ve geleceği kapsar. Hem kişisel farklılıklar hem içinde bulunulan anların farklılığı nedeniyle insanlar, bir bütün olarak değerlendirilemez. Her insan kendine özgü bir bütünlüktür.
Hürnanistik yaklaşım kişiliği nasıl alır?
Ödev bilinci içinde sorumluluk taşıyan insan, iyi seçim ve tercihler yapabilmeli, beklenti ve amaçları olmalı, gizilgöç halindeki yeteneklerini geliştirmeli ve yaşamını anlamlı hale getirmelidir. (En önemli temsilcisi Cari Rogers’tir.)