tedavisi, belirtileri, Hakkında Bilgi, Nedir

Solaklık

Solaklığı bir tür “sapma”, düzeltilmesi gereken bir eğilim olarak kabul eden eski zamandan kalma yanlış kanı bugün bile bazen karşımıza çıkabilmektedir. Oysa anatomik, genetik ya da hormonal nedenleri hâlâ araştırılmakta olan solaklığı düzeltmeye çalışmanın psikolojik sorunlara ve yaratıcılığın bölünmesine neden olduğu kesin olarak bilinmektedir.

Solaklık eskiden beri solak olmayan­lar arasında kabul görmeyen bir davra­nış biçimidir. Solaklığa bu olumsuz yak­laşım belki de aydınlık-karanlık, ruh-beden, erkek-kadın, sağ-sol gibi yerleşik kültürel karşıtlıkların mantığı çerçeve­sinde ortaya çıkmıştır. Bu arada birçok ünlü bilim adamı ve sanatçının solak ol­ması, açıklanması zor, şaşırtıcı bir ger­çek olarak kalmıştır. Solaklığın bir olumsuzluk değil, değişiklik olarak ele alınması görece yeni bir gelişmedir. Bu yeni değerlendirmenin temelinde solak­lığın zorla düzeltilmesinin psikolojik bo­zukluklara neden olduğunun anlaşılması ve bazı araştırmacıların Öncelikle sol eli­ni kullanan kişilerin işlevsel açıdan daha yetkin olduklarını ileri sürmesi yatar.

GÖRÜLME SIKLIĞI

İnsan, sağ elini (ya da sağ yanını) kul­lanmaya kesin bir yatkınlık gösteren tek canlı türüdür, insanların yaklaşık yüzde 9O’ı sağ elini kullanır; bunların yüzde 20’si her iki elini de kullanabilir. Yüzde 10’u ise solaktır. Fosiller üzerinde yapı­lan araştırmalar bu yüksek oranın İlk in­sangiller, 2 milyon yıl kadar önce yaşa­mış Homo habilis için de geçerli oldu­ğunu ortaya koymaktadır.
Araçlar, silahlar, yazılı ve resimli belgeler üzerinde yapılan incelemeler sağ el kullanma eğiliminin tarih boyun­ca yüksek olduğunu göstermektedir. Bu­gün de hemen her toplum ve kültürde aynı yüksek oranlar görülmektedir.
Öncelikle sağ el kullanmanın doğal mı olduğu, yoksa solaklığın düzeltilmesi sonucunda mı ortaya çıktığı hâlâ tam olarak bilinmemektedir.

ANATOMİK BELİRTİLER

Sağ elini kullanma, sürekli olarak alet­lerden yararlanma ve karmaşık bir sözlü dilde konuşma insanı bütün öbür canlı türlerinden ayıran üç temel etkinliktir. Bu etkinliklerin üçü de çoğunlukla bey­nin sol yarıküresinde bulunan birbirine yakın bölgelerle ilişkilidir.

Beynin sol yarıküresi vücudun sağ yanını denetler; sol yarıküre insanda çok gelişmiş olan sağ yanını kullanma yete­neğinin merkezi haline gelmiş, zamanla iki yarıküre farklı işlevlerde uzmanlaş­mıştır. Vücudun sağ yanını kullanmakla beynin iki yansının ayrılması arasında bağlantı kurulmasının bazı nedenleri vardır.

Çok yeni bir kurama göre insa­nın sağ yanını kullanması dilden ve be­yin yarıkürelerinin tam olarak ayrılma­sından çok önceki bir gelişmedir. Beyin­deki konuşma merkezinin henüz geliş­mediği dönemde insanın tek elini kul­lanması büyük olasılıkla el becerisinin gelişmesini kolaylaştırmış, bu da insan beyninde ancak son 250 bin yılda ta­mamlanan gelişmenin anatomik altyapı­sını oluşturmuştur.

Sözlü iletişim olanağının işaretle ile­tişimden sonra ve ancak insanın ayakta durmaya başlamasıyla (Homo erectus) ortaya çıktığı kabul edilebilir. İşaretle iletişim karanlık, uzaklık ya da iki elin dolu olması durumunda yetersiz kalır. (Sesli iletişim memeliler için çok büyük Önem taşır; çünkü sürüden ayrıldığında bağlantı kuramamak ölümle eşanlamlı­dır.)

Bütün bu açıklamalar ışığında sol ya da sağ elin kullanılması, beyin yarıkürelerinin uzmanlaşması ve dilin gelişme­sinin birbiriyle bağlantılı üç değişken olduğu düşünülebilir.

Eskiden beri kekemeler arasında so­laklığın yaygınlığı dikkati çeker. Son yıllarda solaklık, öğrenme güçlüğü ve bağışıklık sistemi hastalıkları (örneğin romatoit artrit ve ülserli kolit) arasında bağlantılar ortaya çıkarılmıştır. Solak­lık erkekler arasında daha yaygınken öbür iki özelliğe kadınlarda daha çok rastlanır.

Psikolojik araştırmalar kadınlarda ve solaklarda, beyin işlevlerinin farklı bir biçimde düzenlenmiş olduğunu gös­termektedir, bu kişilerde konuşma gibi bazı etkinlikleri denetleyen işlevsel merkezler her iki yarıkürey ey yayılmış­tır. Konuşma etkinliği 4-5 yaşlarındaki insanların yüzde 95’inde tümüyle sol yarıküredeki özel merkezlerin yöneti­mindedir (gebeliğin daha 16’ncı hafta­sında dölütün konuşma merkezi sol yanda iyice gelişmiştir). Solaklarda da sol yarıkürenin ağırlığı korunmuştur, ama sağ yarıkürede de normalin üstün­de bir uzmanlaşma görülür. Dolayısıyla da konuşma merkezi beynin her iki ya­rıküresine yayılabilir. Bu iki yanlılık daha çok sayıda sinir lifinin çalışmasını gerektirmektedir.

Bununla birlikte beyinde bilgileri işleyen daha çok sayıda sinirsel öğenin bulunması üstün zekâ ya da zihinsel et­kinlik belirtisi olarak kabul edilemez. Müzik gibi bazı yetenekler buna bağlanabilirse de anatomi ile bilişsel yeti arasında bir İlişki olduğu henüz kanıt­lanmamıştır.

Sinir hücrelerinin sayısı doğumdan sonra artmadığına ve hangi elin kulla­nılacağı beynin olgunlaşması sonucun­da ortaya çıktığına göre solaklığın çok daha karmaşık bir nedeni olduğu düşü­nülebilir.
Solaklığın birincil nedeni olarak ile­ri sürülen genetik etkenler özellikle dik­kat çekicidir. Gerçekten de çocuğun so­lak olma olasılığı hem annesi, hem ba­bası solaksa yüzde 40, ya annesi ya ba­bası solaksa yüzde 20-25, ne annesi, ne babası solaksa yaklaşık yüzde 10’dur. Ayrıca solaklık erkeklerde ve babası solak olanlardan çok annesi solak olan­lar arasında daha yaygmdır.

NEDENLER HORMONAL MI, YOKSA GENETİK Mİ?

Yukarıda belirtilen birbirine bağlı üç özelliğin (solaklık, öğrenme güçlüğü, bazı bağışıklık sistemi hastalıkları) ka­dınlarda ve erkeklerde farklı sıklıklarda görülmesine dayanarak bazı uzmanlar solaklığın, genetik nedenlerden çok hormonlara bağlı olduğunu öne sür­mekte ve buna testosteronun (erkeklik hormonu) yol açtığım savunmaktadır.

Bu görüş testosteronun dölütte bey­nin gelişmesini etkilediğinin, örneğin sağ yarıkürede bazı bölgelerin daha çok gelişmesine yol açtığının kanıtlanma­sından sonra ortaya atılmıştır. Testoste­ron aym zamanda dölütün gelişmesi sı­rasında bağışıklık sisteminin oluşması açısından önemli rol oynayan timusun fazla gelişmesini de engellemektedir.
Gebelikte testosteron düzeyindeki farklılıklar dölütün beynini de etkileye­bilir. Erkek dölütün beyni artan testos­teronun etkisine daha çok açıktır, çünkü vücudunda testosteron üretilir. Kız dö­lütte ise annenin yumurtalıklarında üre­tilen az miktarda testosteron dışında, bu hormon ancak stres gibi olağandışı bir nedenle adrenalin üretiminin artmasıyla fazlalaşır.

Genetik yatkınlığı olan bazı erkek­lerde testosteron beynin sol yarıküresi­nin daha az gelişmesine yol açabilir. Aynı hormonal etkiler timusun geliş­mesinin engellenmesinde de rol oyna­yabilir. Bu durumda solaklık, Öğrenme güçlüğü ve romatoit artrit, ülserli kolit ya da alerji gibi bağışıklık sistemi has­talıklarının ortaya çıkma olasılığı artar. Ama aynı zamanda beyinde bazı bölge­lerin daha fazla gelişmesi nedeniyle gü­zel sanatlar, mimarlık, atletizm, mate­matik ve mühendislik gibi etkinliklerde daha üstün bir yetenek görülür

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Güncel Konular