Bebeklerde Sindirim Bozukluğu
Kusma, alışkanlık sonucu tekrarlandığında bebek için Önemsiz bir sorundur. Ama mide kapısı (pilor) darlığına bağlı olduğunda basit sindirim bozukluğundan çok daha ağır bir sorun oluşturur. Çocukta kilo kaybına yol açmadıkça anne ve babanın kaygılanmasına gerek yoktur. Kesin tanı konması için hekime doğru bilgi verilmesi çok önemlidir.
REGÜRJİTASYON
Regürjitasyon mide içeriğinin ağza geri gelmesi demektir. Mama verildikten sonra az miktarda sütün ağza geri gelmesi ve ağızdan çıkartılması özellikle yaşamın ilk iki ayında sık görülen bir belirtidir ve genellikle önemli bir organik bozukluğa bağlı değildir. Bebeğin çıkardığı süt, verilen sütün özelliklerini taşıyorsa, yani akışkan ve çökeltisîzse telaşlanmaya gerek yoktur. Birkaç öneri bu durumu düzeltmeye yeter: Memeden hemen sonra bebek yatırılmamalı, yatırılsa bile yüzükoyun (yani göbek altta), baş bir yana dönük ve yastıksız olmalıdır. Bu konum her bebek için önerilen en uygun yatış biçimidir, çünkü bebeklerde sık sık regürjitasyon ve kusma görülebilir. Bu yatış biçimi regürjitasyon ya da kusma sırasında ağza gelen maddelerin hava yollarına kaçarak bebeği boğmasını ve özellikle ilk aylarda ölüme yol açmasını engeller. Regürjitasyon sonraki aylarda bebeğin oturmaya başlaması ve yürümesi, bu arada gittikçe daha katı besinlerle beslenmesiyle kendiliğinden azalarak sonunda kaybolur. Bebeğin mide içeriği arada bir ağzına geliyorsa fazla telaşa gerek yoktur; olağan vizitlerde durumu çocuk hekimine bildirmek yeterlidir. Ama regürjitasyon her mamadan sonra oluyorsa, özellikle çok miktardaysa ve hepsinden de önemlisi bebek yeterince kilo almıyorsa, bebeği bir çocuk hekimine göstermeli ve bu durumun bir hastalığın erken belirtisi olup olmadığı araştırılmalıdır.
Mide kapısının (pilor) aşırı kalınlaşması sindirim kanalının en sık görülen bozukluklarından biridir. Bu bozukluğun başlıca belirtisi, belli özellikteki kusmalardır. Kesin tedavi için cerrahi girişim zorunludur. Günümüzde bir tehlikesi kalmayan ameliyat sonucunda oluşum kusuru tümüyle ortadan kalkar.
Olguların çoğunda büzgen kasın aşırı kalınlaşmasına bağlı olan mide kapısı darlığı (hipertrofik pilor stenozu) belirtileri yaşamın ilk aylarında görülür. Sindirim kanalının onikiparmakbağırsağıyla mide gövdesi arasındaki küçük bir bölüm olan mide kapısı bu tip olgularda normalden uzun ve dardır. Bu bölgedeki kas tabakası da kalınlaşmış, hacim ve sertliği artmıştır. Yani mideyle onikiparmakbağırsağı arasındaki kanalcık çok daralmış ve besin parçacıklarının normal geçişim engeller hale germiştir. İşte bozukluklar bu bölgeden kaynaklanır. Büyük olasılıkla doğumdan beri var olmasına karşın mide kapısı darlığı belirtileri, yaşamın 3-6. haftasından önce ortaya çıkmaz. Bu hastalığın niçin bazı bebeklerde görülüp bazılarında görülmediği bilinmemektedir. İstatistiklere göre bu hastalıkla doğan 10 bebekten 8’i erkektir. Hastalığın neden kızlarda az görüldüğü ve neden ilk doğumlarda ortaya çıktığı da henüz açıklanamamaktadır. Gene de ailevi bir özellik taşıdığı oldukça kesindir. Mide kapısı darlığı olan bebeklerin bir çoğunun annelerinde bebekken aynı hastalığın görüldüğü bilinir; kardeşler arasında ve tek yumurta ikizlerinde de aym hastalığa rastlanmıştır. Bu veriler bazı Özelliklerle birleşince tanıya yöneltme açısından büyük yarar sağlar. Örneğin annesinin ilk doğumu olan bir erkek bebekte 40 gün sonra aniden inatçı kusmalar başlarsa, mide kapısı darlığını düşünmek anlamlıdır.
BELİRTİLERİ
En tipik belirti aniden başlayan kusmalardır. Hemen her zaman iştahla meme emen, hiçbir sorunu bulunmayan, sorunsuz doğmuş bir bebek, bir gün aniden bol miktarda, “şiddetli”, “fışkırır” gibi kusmaya başlarsa, yani kustuğu süt oldukça uzağa fışkmrsa hastalıktan kuşkulanmak gerekir. Bu kusma nöbetleri belirli bir zaman dilimiyle sınırlı kalmaz; hemen her gün tekrarlanır. Özellikle başlangıç döneminde nöbeti başlatan hiçbir bozukluk yoktur; bebek iyidir, ateşi yoktur, oynamak ister, her zamankinden çok iştahlıdır, ama kustuktan sonra ağlamaya başlar, çünkü artık midesi boş ve karnı açtır. Kusmanın bir özelliği de zamanla bazı değişikliklere uğramasıdır. Başlangıçta beslenmenin hemen ardından ortaya çıkarken, daha sonraları iki, üç saat sonra, beslenme sırasında ya da bir sonraki bslenmeden hemen önce ortaya çıkabilir. Kusmuk az ya da çok çökeltili, müküs ve tükürükle karışmış sütten oluşur. Bazen içinde az miktarda kahve telvesine benzer kalıntılar bulunur; bu kalıntılar, mide içeriğiyle birleştikten sonra özelliği ve rengi değişen kandır. Kusmuğun miktarı bebeğin emdiği sütten fazladır.
Bebeğin sindirim kanalındaki anatomik bozukluklar dikkate alındığında bu belirtiler kolayca açıklanabilir. Mide kapısı kanalından geçişi daralmış olduğundan gıdalar buradan yavaş ve az miktarlarda geçer. Öte yandan mide, içindeki bu maddelerden kurtulmak için her yolu dener; bunları darlık engelinin ötesine atabilmek için kaslarım tüm gücüyle kasar. Ama bu darlığı aşamadığından en kolay yolu seçer ve bir önceki kasılmanın tersi yönünde çok daha şiddetle kasılarak içeriğinin tümünü dışarı atar. Bir sonraki öğüne değin de dinlenmeye çekilir. Her mamadan sonra bebeği sabırla gözleyerek bütün bu aşamalar izlenebilir. Mide hemen her zaman sağ ve sol kaburga yayının arasında yer alır. Buradaki karın duvarına parmak uçlarıyla hafifçe vurulduğunda, trampet sesi gibi bir ses ve belli bir düzeyde gerginlik duyulur. Bu belirti gene de pek özgün değildir. Yalnızca midenin beslenme sırasında alınan hava ve süt nedeniyle gerginleştiğini gösterir ki sütle birlikte bol bol hava yutan sütçocuklan için doğaldır. Ama bu bölge ışık tutularak incelendiğinde görüntü çok ilginçtir. Gergin mide duvan sanki dalgalanıyormuş gibi kalkıp inmektedir. Dalgalanma sol yukarıdan sağda karaciğere doğrudur ve karaciğerin altında kaybolur. Peristaltik dalga da denilen bu sığamsal hareketler (besinlerin sindirim kanalında ilerleyiş hareketleri) mide duvarını yapan kasların kasılması sonucu oluşur.
Aşırı büyümüş ve kanalı daralmış mide kapısı kası kusmadan sonra elle yapılan muayenede hissedilebilir. “Pilor zeytini” denen bu büyümeyi hissedebilmek için el hafifçe karın önduvanna bastırılır, ama eli oldukça” derine, karaciğerin hafif altına doğru bastırmak gerekir. Dikkatsiz ve aceleci davranılırsa mide kapısı darlığı belirtileri gözden kaçabilir, ayrıca her hastada saptanamaz. Ama bu önemli belirtiler sabırla aranmalıdır, çünkü bir kez ortaya konduklarında hastalığın tanısı kesinleşir.
Bebeğin başlangıçta sağlıklı, canlı ve iştahlı olduğunu daha önce belirtmiştik. Böyle bir durumda, üstelik son derece kolay kusan bir bebekle karşı karşıya kalan anne babalar hekime başvuracak yerde pek telaşa kapılmadan bazı kolay “çareler” ararlar. Kusmadan ilk “sorumlu” tutulan süttür: anne sütüyse belki fazla yağlı olduğu, mamaysa binlerce etkenin kusmaya yol açabileceği düşünülür. Aileden ya da komşulardan birinin de önerisiyle önce sütün cinsi, sonra miktarı ve yoğunluğu, ardından da bebeğin duruşu değiştirilir. Ama hiçbiri işe yaramaz: bebek her gün her öğünde kusar. Böyle oyalanmalarla günler geçer ve bebeğin yüzü değişmeye başlar. Ağırlığı artacağına eksilir, derialtı yağ dokusu azalır, deri incelir, kurur, kırışır, genellikle kabızlık görülür. Bebecik başlangıçta iştahının açık olmasına ve bol mama almasına karşılık artık hiçbir ana besin maddesini ne emebilir, ne de içinde tutabilir. Gittikçe ağırlaşan bir beslenme bozukluğu içine girer. İşte hekimler tek belirtisi kusma olan bebekleri çoğu kez bu evrede görürler.
NE YAPMALI?
Kısa bir gözlemden sonra tam basittir. Hemen ardından tedavi yöntemleri gelir ve asıl sorun nasıl bir yöntemin uygulanacağıdır. Tıbbi tedavi mi, yoksa cerrahi girişim mi? Sorun hâlâ tartışmalı ve kesin sonuca ulaşmamış olduğundan bunlardan herhangi birini önermek tümüyle bizim dışımızdadır. Biz yalnızca en yaygın görüşlere değinmek istiyoruz. Mide kapısı kasının aşırı büyümesine bağlı nüde kapısı darlığının tıbbi tedavisi spazm çözücü ve sakinleştirici ilaçlarla mamaların 8 ya da 12 öğüne bölünerek yedirilmesine dayanır. Görünüşte basit olan bu tedavi hem çok uzun, hem de tam olarak tehlikesiz değildir. Bebek evde tedavi edilecekse her zaman ağır bir su eksikliği (kuruma) tehlikesi vardır; hastanede tedavi edilecekse, çevredeki enfeksiyonlardan kolayca etkilenebilir.
Birkaç günlük düzenli tedaviden sonra yüz güldürücü sonuçlar alınmazsa tıbbi tedaviyi sürdürmenin de bir yaran yoktur. Bu durumda artık cerrahi girişim uygulanmalıdır. Son derece basit bu girişimde ölüm tehlikesi günümüzde sıfırdır. Ama bazen cerrahi girişimle bile başarısız sonuçlar alınabilir. Bu durumda tedavi, bebeğin normal beslenmesini yeniden kazanmasına ve hastanede yaüş süresini kısaltmaya yaradığı ölçüde başarılı sayılabilir.